Konutlar Ve Kamusal Sistem Mimarisi …
Topluma sistemin sunduğu konutlar, kültürel yapıların dini yapılarla değiştirilmesi, bir yandan minnet duygusu yaratırken diğer yandan farklı toplumsal kimlikleri görünmez kılmaktadır.
Bu, doğrudan bir baskıdan çok, gönüllü bağlılık üreten bir hegemonya biçimidir.
Sermaye Transferi ve Beytülmalin Siyasallaşması
En dikkat çekici bulgulardan biri de mimarinin ekonomik bir araç haline gelmiş olmasıdır.
Özellikle büyük ölçekli kamu projelerinde, kamu kaynaklarının iktidara yakın müteahhitlere aktarıldığı; ihalelerin, imar kararlarının ve arsa tahsislerinin sınıfsal ayrıcalıklar yarattığı gözlenmektedir.
Bu durum, klasik sistem – toplum ilişkisinin ötesine geçerek, iktidarın da kendi sermaye bloğunu yaratması ve bu bloğu mimari üretim üzerinden beslemesi anlamına gelir.
Beytülmal, yani halkın ortak hazinesi, bu yapı içinde toplum yararına değil, iktidar bloğunun yeniden üretimine hizmet eder hale gelmiştir. Bu artık yalnızca bir iddia değil; mali tablolar, ihale kayıtları ve yapılaşma örüntüleriyle somutlaşan bir olgudur.
Mekansal Mobbing: Gövde Gösterisi Olarak Mimarlık
Yapıların devasa boyutları, şehir içindeki baskın konumları ve erişilmezliği, sıradan yurttaşta bir küçülme, yetersizlik ve dışlanmışlık hissi yaratmaktadır. Bu durum, “mekânsal mobbing” olarak tanımlanabilir.
Vatandaşın şehirde kendini temsil edememesi, kente ait hissedememesi ve her gün karşılaştığı yapılarla sürekli olarak iktidarın gücünü hatırlaması; mekanın psikopolitik baskı üretme aracına dönüşmesini gösterir.
Türkiye’deki kamusal mimarinin son yıllarda yalnızca işlevsel ve estetik ölçütlerle değil, ideolojik, psikopolitik ve ekonomik boyutlarıyla okunması gerektiğini göstermektedir. Mimari, özellikle iktidar tarafından kullanılan bir gövde gösterisi, bir rıza üretim aracı ve bir ekonomik iktidar transfer mekanizması haline gelmiştir.
İktidar, mekan üretimi yoluyla yalnızca fiziksel alanlar inşa etmemekte; aynı zamanda kendi siyasi yapısını ve kültürel vizyonunu mekanlara kazımaktadır.
Kültürel yapı dönüşümleri; halktan çok sistemin kendisine ve kendi bloğuna hizmet eden bir mimari düzen yaratmaktadır.
Bu yapılar, aynı zamanda kamusal alanın nitelik değiştirmesine; bireyin şehirle ve devletle kurduğu ilişkinin hiyerarşik, kutsal ve erişilmez bir biçime evrilmesine neden olmaktadır. Kamusal olanın özel çıkarlar lehine dönüştürülmesi, toplumun ortak hafızasını, kültürel çoğulluğunu ve sosyal adalet duygusunu aşındırmaktadır.
Ayrıca, araştırma mimarlığın artık sadece yapısal değil, aynı zamanda sınıfsal ve siyasal bir araç olarak konumlandığını da ortaya koymaktadır.
Beytülmalin toplum yararına kullanılmadığı, bunun yerine iktidarın hem ekonomik hem ideolojik sürekliliğine hizmet edecek şekilde yeniden dağıtıldığı bu sistem, mekan üzerinden yürütülen bir iktidar inşasıdır.
Öneriler Nedir?
•Mimarlık alanında kamusal denetim ve toplumsal katılım süreçleri artırılmalıdır.
•Kamu yapılarında mali şeffaflık, ihalelerde denetim ve eşit rekabet koşulları sağlanmalıdır.
•Mekân, yalnızca iktidarın değil, toplumun tüm kesimlerinin temsil edileceği katılımcı bir kültürel alan olarak yeniden düşünülmelidir.
•Mimarlık eğitimi ve pratiği, sadece teknik değil, toplumcu ve etik bir sorumlulukla yeniden yapılandırılması gerekir…
….
BAŞLIK:
Türkiye’de Mimarlık Yoluyla İktidarın Kurulması:
Kamusal Alanda Gövde Gösterisi
YAZAR:
Ahmet Kemal ÖZDİL
ÖZET:
Bu çalışma, Türkiye’de son yıllarda mimarlığın nasıl bir iktidar inşa etme aracına dönüştüğünü incelemektedir. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, şehir hastaneleri, adalet sarayları, TOKİ konutları ve kültürel yapıların dönüşümü üzerinden yapılan analizlerle mimarlığın sadece mekân üretimi değil, aynı zamanda ideolojik ve ekonomik bir yeniden üretim aracı olduğu savunulmaktadır. Eleştirel söylem analizi ve mekânsal kuramlar çerçevesinde yapılan bu inceleme, kamusal yapılar üzerinden oluşturulan baskı, yönlendirme ve sermaye ilişkilerini görünür kılmayı amaçlamaktadır.