Cemaatin devleti ele geçirmesine kafayı yorarken,bazı şeyleri ıskalamamak gerekir.
Türkiye’de sağcılıkla tarikatçılık her zaman at başı giden ve iç içe geçmiş hareketler oldu.
Kemalist Devrimi içselleştirememiş türk toplumu emperyalizmin en büyük silahı olan tarikatlar eliyle cumhuriyetin kuruluş felsefesinden ve amacından uzaklaştırılmış yığınlar haline getirildi.
CHP’nin tek parti döneminde yapılan uygulamalar ki özde laik,demokratik devletin yapması gereken uygulamalardı ama toplumun dönüşmesine yönelik çabalardan ziyade jandarmanın dipciği devreye girince pusuda bekleyen tarikatların kitleselleşmesi için fazlaca bir çabaya girmesine gerek kalmadı.Propaganda belliydi;’Din elden gidiyor’.
Adnan Menderes CHP politikalarına tepkili bu toplumu ezanı yeniden arapça okutarak,seçim meydanlarında ‘Siz isterseniz bu memlekete hilafeti yeniden getirirsiniz’ sözleriyle oy deposu haline getirerek 27 Mayıs’a kadar mutlak iktidarını oluşturdu.Bura da bir parantez açmak gerekir,AKP’nin ‘Yeni Osmanlıcılık’ teorisi o kadar da yeni değil.
Menderes’in ardılları da aynı yoldan gitti.Türk sağının hiç bir zaman Avrupa’da ki türevleri gibi ilerici olamaması,12 Mart ve 12 Eylül’ün topluma önderlik edecek ilerici güçlerin üzerinden silindir gibi geçip,devleti tarikatlar eliyle yönetmesi ki bura da Kenan Evren’i hatırlamakta fayda var,bir mitinginde şunları söylemişti;’Bir genç düşünün,inançlı,abdestinde namazın da,yıkıcı faaliyetlerden,anarşiden,kökü dışarıda mihraklardan uzak,devletine,milletine bağlı…’ anladınız mı şimdi ‘Dindar ve Kindar Neslin’ temellerini.
Her sokakta açılan Kur’an Kurslarının tarikatlar eliyle çalıştırılması,hızlı imam hatipleşme,devlet kadrolarının tarikatlara verilmesi hep bu dönemin eseridir.
Yani sağ iktidarlar ve cuntalar Kemalist Devrimin iç selleştirilmesinin en büyük engeli oldu.
12 Eylül cuntasını sadece bir askeri darbe olarak ele alırsak bu günleri anlayamayız.12 Eylül öncesinde sınıf sendikacılığı bilinci veren Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu,ilerici dernek ve sendikalar toplumu bilinçlendiren devasa yapılardı.12 Eylül Türkiye’nin tüm ilerici güçlerini yok ederken ki Atatürkçülüğü kimselere bırakmayan Kenan Evren’in elinden Atatürk’ün Partisi CHP ve mirası olan Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’da kurtulamadı,ekonominin başına getirilen liberal Turgut Özal,Cumhuriyetin devasa ekonomi eserlerini yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekmenin ön hazırlığındaydı.
Peki Dindarlığa Neden Bu Kadar İhtiyaç Vardı?
Vardı çünkü hakkını ara diyeni komünist ilan edince yok etmeye hazır kitleler lazımdı.Soma faciasını hatırlayalım,madenci ölümlerini fıtrata yani kadere bağlayan yöneten anlayış Soma’lıyı travmadan çıkartmak için kimi gönderdi?
İsmail Ağa Cemaatinin sarıklı,sakallı,şalvarlı müritlerini.Görevleri basitti;faciada ölenler şehitti,kendileri gibi aileleri de cennetlikti,dava açıp bu dünyanın adaletine sığınırlarsa faciada ölen evlatları da kendileri de cennetten olurdu.
Yani sermaye ve tarikat omuz omuzaydı.
Kısaca 12 Eylülün amacı böyle bir toplum yaratmak,aç yığınlara mükafat ahiretteyi kabullendirmekti,çünkü ‘Neo Liberalizm’in ihtiyacı olan toplum buydu.Türkiye hızla Sosyal Devletten,Sadakacı Devlete böyle evrildi.
Özal döneminden itibaren NeoLiberalizme yelken açan Türkiye, Şili ,Arjantin ve İzlanda’dan sonra yeni bir laboratuardı.
Bu arada NeoLiberalizmin ne olduğunu da açıklayalım;Neoliberalizm, ekonominin devlet işlerinden ayrılmasını ve piyasayı özel teşebbüsün yönetmesi gerekliliğini savunan bir düşünce akımıdır. Rekabetin piyasayı yönetmesi gerektiğini söyler. Dengelenmiş bütçeyi, serbest piyasa kapitalizmini ve serbest ticareti savunur.
Türkiye gibi tarım ve hayvancılık ağırlıklı geçim kaynağı olan ülkelerde ucuz iş gücü yaratmanın formülü basitti;tarımı ve hayvancılığı yok et,köylerde oluşan aç yığınlar şehirlerde ucuz emek gücü olsun.Yapıldı da.
Özal döneminden itibaren uygulanan tarım ve hayvancılık politikaları dünyada gıda sıkıntısı çekmeyecek,tarımı kendine yeten ülkelerden biri olan Türkiye’yi saman ve buğday ithal eden ülke durumuna düşürdü.Peki köylüler ne oldu? Soma’da cennetlik ölüler oldu.
Dindarlaşma burada en açık şekliyle önümüze çıkıyor;aç yığınlara dönüştürülen köylüler kime oy veriyor;müslüman iktidara..
Özal döneminde ülkeye akın eden ve faizsiz ,helal kazanç yalanıyla ekonomide yeşil sermayenin finans kaynağı olan arap finans şirketleri kimi güçlendirdi?
Şunu hiç düşündünüz mü? kokoreçten,umumi helaya kadar bize ders veren AB eğitimle ilgili neden hiç ders vermez?
Laik ve modern eğitim onların işine gelmez,Türkiye bir Orta doğu ülkesi olmalıdır ve bunun için din ağırlıklı,sorgulamanın günah olduğu bir eğitim gerekir.
Bu gün gelinen noktada,yatılı bölge okulları kapatılıp,taşranın yoksul çocukları tarikat yurtlarına mecbur edilmiyor mu?
Milli Eğitim Bakanlığının asli görevleri Ensar ve benzeri vakıflara devredilip,o vakıflar devletin resmi kurumu gibi adlandırılıp,savunulmuyor mu?
NeoLiberalizm her ülkede o ülkenin hassasiyetlerine göre şekil alır,bunu uygulayan kim olursa olsun,kendine ister liberal,ister muhafazakar desin,sistemin tanrısı paradır,yöneten tanrıya ne kadar iyi kuldur bilemeyiz ama,müslüman yönetim dediğiniz aslında abdestli neoliberalizmdir.